İlahi Farkındalık
– FARKINDALIK NEDİR? NASIL ÖĞRENİLİR?
– İNSANA NE GİBİ GETİRİLERİ VARDIR?
– FARKINDALIK KİŞİSEL BİR ALGIMIDIR?
– TOPLUMSAL FARKINDALIK DENİLEN “ŞEY” TAM OLARAK NEDİR?
– FARKINDALIĞIN BİLİMSEL ZEMİNİ NEDİR? EĞİLİMLE İNSAN NASIL VE NE KADAR FARKINDALIK KAZANABİLİR?
Bu sorulara tek tek cevap vermektense, bu soruların ışığında mümkün olabildiğince genel bir açıklama, değerlendirme yapmak ve sorulmayan ama akla takılan diğer soruları da aydınlatacak bilgiler sunmak istiyorum.
Sevgili dostlarım soruların en sonundan başlamamız gerekirse, bizim anladığımız, idrak ettiğimiz ve temsil ettiğimiz FARKINDALIK kavramının bir bakıma bilimsellikle hiçbir ilgisi yok. En yüksek farkındalık boyutuna ulaşmış insanların en yüksek tahsil yapmış (eğitimli) insanlar olmadığını, tam aksine, hiçbir tahsil yapmamış, hatta okuryazar bile olmayan Allah dostları (nebiler, veliler ve evliyalar) kadim Afrika şifacıları, Aborjinler, şamanlar, şifacı Kızılderili bilgeleri gibi birçok kadim kültürün ezoterik köklerinden gelen, bize biraz gizemli, birazda sıra dışı gözüken insanlar oldukları bilinmektedir. Belki modern dünya değerlerine göre bir farkındalık için iyi ve sıkı bir eğitim gereklidir. Ama evrenin VARLIK sırlarına vakıf olmak, SAF FARKINDALIĞA VE SIFIR NOKTASI ENERJİSİNE ulaşmak için hiçbir şey bilmemek bence çok daha önemli. Zira “bildiğimizi sandığımız” birçok dünyevi değer (bilgi) aslında bizim ayak bağımız olmaktadır. Oysa HAKİKAT, bilimsel olarak öğrenilen bir şey olmayıp, ifadesi imkânsız olan bir hissediştir. Bilgi olarak depoladığımız “olgular” bizim genel fıtratımıza ve ruhsal desenimize çok uygun olmayan, sadece maddi (fiziksel) boyutlu ve “tüketilen, bozulan, eskiyen, çürüyen ve yok olmaya mahkûm” değerlerden (!) ibarettir. Oysa insanın ruhsal yapısı sadece bunlarla tatmin olmaz. İnsan denilen varlık IŞIK VE BİLGİDEN oluştuğu için kendini tekâmül ettirmek ve kendi hakikatine doğru seyir halinde olması gerekmektedir. Diğer soruya geçecek olursak toplumların kültürel yapısı, gelenekleri, inançları ve değerleri çoğunlukla az da olsa farklılıklar arz eder. Bu farklılıklar onların toplumsal FARKINDALIĞINI temsil eder. Hepimizin bildiği gibi toplumsal farkındalık kavramı coğrafik haritalarla bile belli hatlarla çok belirgin bir şekilde ayrıştırılmıştır. Doğu kültürü, batı kültürü v.s gibi kültürel zeminler üzerinde, bence özellikle “dünyayı yöneten/kan emiciler” tarafından geliştirilen özel projelerle oluşturulmuş farkındalıklar mevcuttur. Farkındalığın kişisel bil algı hali de elbette mevcuttur. Bu durumda yine kişinin kültürel altyapısı, çekirdek inancı, sosyal statüsü v.s. gibi onlarca farklı faktörlerden oluşan bir durumdur.
Sevgili dostlarım, konuyu çok kısaca özetleyecek olursak;
– BİLMEK FARKLI, FARKINDA OLMAK FARKLI KAVRAMLARDIR.
– BİLMEK İÇİN BEYİN VE BEYNİN FONKSİYONLARI İCABI ARAŞTIRMAK, DENEMEK, ÖLÇMEK, DEĞERLENDİRMEK, HESAP EDİP, MUHAKEME ETMEK VE BİR SONUÇ ÇIKARMAK GEREKİRKEN, FARKINDA OLMAK İÇİN SADECE KALBEN HİSSETMEK VE İNANMAK YETERLİDİR.
– FARKINDA OLANLARLA, BİLENLERİN ARASINDAKİ EN BELİRGİN FARK, BİLENLERİN ARADIKLARINI, FARKINDA OLANLAR BİLMELERİDİR.
– FARKINDA OLMAK SIFIR NOKTASI OLDUĞUNDAN, BÜTÜNÜN KUVVETİNE SAHİP OLMAKTIR. BU YÜZDEN BİLENLER SADECE BİLDİKLERİNE HÂKİMKEN FARKINDA OLANLAR RAHMAN VE RAHİMİN LÜTFETTİĞİ HAKİKATİ BİLİRLER.
– BİLİM İSPATA DAYALI BİR DEĞER OLDUĞUNDAN İLERİ SÜRÜLEN BİR DÜŞÜNCE VEYA TEZİN AKIL YOLU İLE İZAH EDİLİP ÇEŞİTLİ ÖLÇERLERLE ÖLÇÜLÜP, TARTILARAK KABUL ETTİRİLMESİ GEREĞİ VARDIR. OYSA FARKINDA OLANLARIN İSPAT ETMEK GİBİ BİR DERTLERİ YOKTUR. ZİRA ONLAR FARKINDA OLDUKLARI KONUYA ŞEKSİZ ŞÜPHESİZ İMAN ETMİŞLERDİR. KENDİ İNANDIKLARINA BAŞKALARINI DA İNANDIRMAK İÇİN ÇABALAMAZLAR.
– FARKINDA OLANLAR HAKKIN HİKMETLERİNE MAZHAR OLDUKLARINDAN GENELLİKLE DÜNYEVİ KAYGI VE KORKULARDAN UZAK, CESUR, KARARLI, HER ŞEYE RAĞMEN MUTLU, SAKİN VE GÜVEN İÇİNDEDİRLER. ZİRA ONLAR KUANTUM DÜNYASININ MUTLU AZINLIKLARIDIR.
İLAHİ FARKINDALIK
İlahi farkındalık genel olarak bilinen farkındalık kavramlarından çok farklı olarak, her daim keşif halinde olmaktır. Yaşamın genel akışı içinde sadece bilmediklerini bilmek, görmediklerini görmek, duymadıklarını duymak, tatmadıklarını tatmak, dokunmadıklarına dokunmak gibi dünyevi ölçütler değildir. Tuhaf bir kestirim olarak gözükse de aslında tam da bir ifadesizlik hali, duyular ötesi bir derinliktir. Günümüz realiteleri ile bu hâli yaşamak ve ifade etmek zor olsa da bu kapı herkese açıktır. Sadece yükselişimizi engelleyen tüm dünyevi yüklerden arınabilmeyi başarmak gerek. Elbette bu kolay değil ama mümkündür. Bu sırrın sırrı ise tamamen saflaşabilmek ve titreşimlerimizi bu ince deliklerden geçecek kadar yoğunlaştırmamız gerekir.
İNSAN, Böylece VARLIĞI keşif âleminden gözlemleyerek KADRİ MUTLAK olan yüce yaratıcının her daim yaratım halinde olduğunu idrak ederek, tüm esmaların zuhuratına şahit olur ve KESRETİN ölümcül esaretinden kurtulup, VAHDETİN yüce birliğinin sonsuz gücüne ulaşır.
Artık bu İNSAN için gam yoktur. Bu halde hastalık-şifa, zenginlik-fakirlik, iyilik- kötülük gibi zıt kavramlar aslında bir birini BÜTÜNLEŞTİREN olgulardır.
Artık o İNSAN için her şey bir İHSANDIR. Her şey HİÇBİRŞEY, hiçbir şey, HER ŞEYDİR